İttihad-ı İslam Gayemizdir Üstadın Talebelerinden Mesaj
Bu vesile ile ittihad-ı islam-ki Necib Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin bir gayesidir -zahiren vücuda geliyor olması, bu babta müjdeci kararlara imzalar atılması ve o ittihadın zahiri manasını ifade eden İslam İşbirliği Teşkilatının madden daha kamil manada teessüsü hepimizi sevindirmiştir.Bu mana için gayret gösteren başta sayın Reisi Cumhurumuz ve Hükümet erkanımızı tebrik ve takdir ediyor, ittihad-ı İslama dair Bediüzaman Hazretlerinin mühim derslerinden ve lahiklarından bir kısmını nazar-ı dikkatinize arzediyoruz.
Üstadımız Bediüzzaman Hz. bu yaşadığımız musibetlerin tahlili sadedinde bizlere şöyle ders veriyor ve bu musibetlerin netaicini ifade edip nazarımızı uhuvvet-i islamiyete ve ittihad-ı islam’a celbediyor;
- İşte Hind, düşman zannederek, halbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor.
- İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs biçare valideleri olduğunu “ba’de harab-il Basra” anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.
- İşte Arab, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.
- İşte Afrika, biraderini tanımıyarak öldürdü, şimdi vaveyla ediyor.
- İşte alem-i İslam, bayraktar oğlunu gafletle bilmiyerek öldürmesine yardım etti, valide gibi saçlarını çekip ah-u fizar ediyor.
- Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
- Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i alem.”
Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslamiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yeganesi; ittihad-ı İslam cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünkü komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı ancak ve ancak hakikat-ı Kur’aniye etrafında İttihad-ı İslam dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanipten ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur.
“Halep’te İhvan-ı Müslimin azasının bana yazdığı tebriğe mukabil onu ve İhvan-ı Müslimini ruh u canımızla tebrik edip “Binler Barekallah!” deriz ki, ittihad-ı İslamın Anadolu’da Nurcular -ki eski İttihad-ı Muhammedinin halefleri hükmünde ve Arabistan’da İhvan-ı Müslimin ile beraber hakiki kardeş olan Hizbü’l-Kur’ani ve ittihad-ı İslam Cemiyyet-i kudsiyesi dairesinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil etmeleriyle ve Risale-i Nur ile ciddi alakadar ve bir kısmını Arabiye tercüme edip neşretmek niyetleri, bizleri pek ziyade memnun ve minnettar eyledi.
Benim bedelime, İhvan-ı Müslimin Cemiyeti namına bana tebrik yazana cevap verirsiniz. O taraftaki Nur şakirdlerine ve Nur eczalarına himayetkarane alakadar olsunlar. ”
“Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakıyetkarane ittifakını, bu millete kemal-i samimiyetle, sürur ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah dörtyüz milyon İslam’ın sulh-u umumisine ve selamet-i ammenin teminine kat’i bir mukaddime olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım…
Türk gibi Arablarda da Arabcılık ve Arab milliyeti İslamiyetle mezcolmuş ve olmak lazımdır. Hakiki milliyetleri İslamiyettir. O kafidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azimdir.
Sizin bu defaki Irak ve Pakistan’la pek kıymetdar ittifakınız, inşaallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def’edecek ve dört-beş milyon ırkçıların yerine, dörtyüz milyon kardeş Müslümanları ve sekizyüz milyon sulh ve müsaleme-i umumiyeye şiddetle muhtaç Hristiyan ve sair dinler sahiblerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesile olacağına, ruhuma kanaat geldiğinden size beyan ediyorum…”
” Hey’et-i içtimaiye-i İslamiye, büyük bir ordudur, kabail ve tavaife inkısam edilmiş. Fakat binbir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Halıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, Kıbleleri bir, Kitapları bir, Vatanları bir, bir, bir, bir… binler kadar bir, bir…
İşte bu kadar bir birler; uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar. Demek kabail ve tavaife inkısam, şu ayetin ilan ettiği gibi, tearüf içindir, teavün içindir; tenakür için değil, tahasum için değildir!.. “Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anasır ve kabail-i İslamiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabani bakmak ve birbirini düşman telakki etmek, öyle bir felakettir ki, tarif edilmez.
Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip, sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda, onlara ehemmiyet vermeyip, belki manen onlara yardım edip; menfi unsuriyet fikriyle şark vilayetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adavet besleyip, onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehaliki ile beraber; o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın, cenuptan gelen Kur’an nuru var; İslamiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur.
İşte o dindaşlara adavet ise; dolayısıyla İslamiyete, Kur’an’a dokunur. İslamiyet ve Kur’an’a karşı adavet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adavettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye, iki hayatın temel taşlarını harap etmek; hamiyet değil, hamakattır!..
Rahmet-i İlahiyeden ümid kesilmez. Çünkü Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’an’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir…