Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyden Önemli Bir İkaz
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ ا للّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Aziz Kardeşlerimiz;
Hüsnü Bayram Ağabey ile beraberiz. Üzülerek ve teessüf ederek bazı gençlerin Risale-i Nurları istimal ederek Nurun meslek ve meşrebine mugayir davranışlarında musırrane devam ettiklerini müşahede ediyoruz.
Hüsnü Bayram Ağabey diyor ki ;
“Sözler Köşkü, Çayhouse, Çınaraltı ve Hayalhanem isimli mekanlardaki gençlerin temsilcisi olarak gelen üç kişi ile geçtiğimiz aylarda yaptığımız görüşmede Risale-i Nur’un hizmet düsturlarına münasib olmayan davranışları noktasında kendilerini ikaz etmiştim. Ve bu faaliyetlerinden vazgeçmezlerse hizmetimize zarar vereceği noktasında Risale-i Nurdan bazı yerleri beraber okuduk.
Ve bu görüşme üzerinden sonra hizmete zarar verecek faaliyetlerinden vazgeçmedikleri için bütün genç Nur talebelerini ikaz etmek ve diğer gençlere kötü bir örnek olmaması noktasında bir lahika neşrettim ve bütün ajanslara mail attım. O mektubu ben yazdım. Ve nazar-ı dikkati Nurlardaki sadakat ve kanaat ve istikametle hizmete ; ihlas ile muvafık harekete celbettik.
Fakat işitiyoruz ki, bu gençler etraflarındaki insanlara bu lahikanın benim tarafımdan yazılmadığını ve benim onların hizmetlerini takdir ettiğimi tebrik ettiğimi ifade etmişler. Bu katiyyen doğru değildir. Cenab-ı Hak intibah versin, istikamet versin. Hodfuruşluktan, benlik ve enaniyetten bizleri muhafaza etsin”
“Risaleti’n-Nur, gerçi umuma teşmil suretiyle değil fakat her halde hakikat-ı İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velâyet ve esas-ı takva ve esas-ı azîmet ve esâsât-ı Sünnet-i Seniyye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisatın fetvalarıyle onlar terk edilmez.”düsturunu Nur Talebeleri unutmamalıdır” diye bizlere söyledi.
Biz de beray-ı malumat Hüsnü Ağabeyin evvelki mektubuyla birlikte arzediyoruz.
Mahmut İşgören
Ahmet Said Turkmenoglu
Muhammed Rıza Derindağ
***
HÜSNÜ BAYRAM AĞABEYİN YAZISI
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
Aziz kardeşlerimiz;
Evvela: Hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede muvaffakiyetler diler ihlas ve sadakat kanaatla istihdam-ı Rabbaniyeye nailiyetinizi Rahmet-i İlahiyeden niyaz ederiz.
Saniyen: Risale-i Nur hizmetinde tecelli eden rıza-yı İlahi ve tevfik nurlarının tevali ve devam etmesi için Hazret-i Üstad Bediüzzaman’ın takib ettiği meslek ve meşrebi devam ettirmemiz, derslerde de okuduğumuz gibi ancak iki husus ile mümkündür: Risale-i Nur’a ve Üstadımıza sadakat ve kanaat.
RİSALE-İ NURA VE ÜSTADIMIZA SADAKAT VE KANAAT
“Risale-i Nur kendi sadık ve sebatkar şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kar ve kazanç ve pek çok kıymetdar neticeye mukabil fiat olarak, o şakirdlerden tam ve halis bir sadakat ve daimi ve sarsılmaz bir sebat ister.”
Kastamonu Lahikası ( 122 )
“Risale-i Nur, hakaik-i İslamiyeye dair ihtiyaçlara kafi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat’i ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur’dadır. Evet onbeş sene yerine, onbeş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, iman-ı hakikiye isal eder.”
Kastamonu Lahikası ( 77 )
“Risale-i Nur gerçi umuma teşmil suretiyle değil; fakat her halde hakikat-ı İslamiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hadisatın fetvalarıyla onlar terkedilmez.”
Kastamonu Lahikası ( 78 )
“Zannederim ki, hakaik-i aliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok.”
Kastamonu Lahikası ( 56 )
“Elhasıl: Ne arasak, hep Risalet-ün Nur’da güneş gibi görünüyor. Risalet-ün Nur şakirdleri dikkat etseler, daha bu fani alemde iken Liva-ül Hamd-i Ahmedi (Aleyhissalatü Vesselam) altında bulunduklarını inayet-i Hak ile anlarlar. Hulusi (r.h.)”
Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 181 )
Evet bu zamanda, bu dehşetli ve cihanşümul hadiseler hengamında Kur’an Şakirdleri cüz’i ve külli, ferdi ve içtimai bütün ders ve ikazlarını Risale-i Nur’la tahsil ediyorlar. Çünki Kur’anın bu asra bakan vechesini ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam’ın bu zamandaki vezaif-i diniye tavrını külli bir mana ile şimdi bu suretle Risale-i Nur’la görmüş, anlamış bulunuyoruz.
Risale-i Nur’daki hakaik, nasılki doğrudan doğruya feyz-i Kur’andan mülhem hakaik-ı imaniyedir, zaman ve zemine göre değişmez ebedi hakikatlardır. O kudsi hakaikın ders ve taliminde, neşir ve ilanatında da hizmete taalluk eden irşad, ikaz, teşvik ve tergibi tazammun eden mes’eleler de değişmez dersler ve esasattır ki, Nur Talebeleri hayatın ve hizmetin muhtelif saha ve safhalarında onlardan istifade ederler, müşkilatlarını giderirler.
BU HİZMETLERİN RİSALE-İ NUR İLE ANILMASINDAN RAHATSIZ OLUYORUZ
Bu vesile ile Risale-i Nur talebesi kardeşlerime bazı noktaları hatırlatmak isterim. Son zamanlarda Risale-i Nur hizmeti yaptığını söyleyen bir grup genç kardeşlerimizin yaptıkları faaliyetleri müşahede ediyoruz.
Bu faaliyetlerin Risale-i Nur meslek ve meşrebine münasip olanlarını tebrik etmekle beraber mesleğimize ve meşrebimize münasip olmayanlarından da çok ciddi rahatsız olmakta ve bu hizmetlerin Risale-i Nur ismi ile anılmasından büyük üzüntü ve manevi zararları için endişe duymaktayız.
Art niyetli olarak yapıldığı kanaatinde olmamakla beraber, hala Risale-i Nur meslek ve meşrebine uygun olmayan faaliyetlerini ısrarla devam ettirmeleri bizim hüsn-ü zannımızı kırmakta ve zihnimizde şahısları hakkında şüpheler oluşturmaktadır. Son zamanlardaki bazı gelişmeler özellikle biz Nur talebelerini teyakkuza sevk etmektedir.
GERÇEK NUR TALEBESİ RİSALE-İ NURA KANAAT EDER KİTAP YAZMAZ
- Şöyle ki ; Güya Risale-i Nurun okunmasına vesile olmak için yazılan ama maalesef Risale-i Nurun okunmasına perde olan ve Risale-i Nurdan daha fazla neşredilen ve reklamı yapılan ve Risale-i Nurda geçen imani hakikatleri sanki Üstadımızdan daha güzel ifade ediyorlarmış ve asrın gençlerine ulaştırıyorlarmış gibi kitap yazan dairemiz içindeki kişilerin aslında Risale-i Nur hizmet düsturlarına uygun olmayan bir çalışma içinde olduklarını ifade etmek için Risale-i Nur’dan bazı yerleri sizin nazar-ı dikkatinize sunuyorum. (Haşiye)
- Üstadımız tarafından asrımız insanının fehmine ve ihtiyacına yazılmış konular zaten Risale-i Nurda mevcuttur. Nur Talebeleri bütün say-ü gayretini Risalelerin okunması, neşri ve duyurulması noktasında teksif eder. Bunun aksi bir tavır içinde olmak üstadı anlamamak ve kanaat etmemek manasına gelmektedir.
Nur kardeşlerimizide şu gelen hususat muvacehesinde ikaz etmeyi vazife biliyoruz;
LAKAYT VİDEO VE SOHBETLER
- Üstadımızın ve Risale-i Nurun ismini kullanarak yapılan meslek ve meşrebe uygun olmayan lakayt tavırlı videolar hazırlanması üstadımızın ruhaniyetini ve biz nur talebelerini rencide etmektedir.
GENÇ KIZLAR İLE UYGUN OLMAYAN YAKINLAŞMALAR
- Üstadımız bir mektubunda “bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar.” Diye bir ikazda bulunarak hususan Nur Talebelerinin bu konuda çok tedbirli olmasına dikkat çekmektedir.
- Bazı gençlerin hanımlar ile çok fazla irtibatta olması ve seminer adı altında ders yapması ve maalesef haremlik selamlık oturma düzenini de temin edememesi hem şeriata, hem de meslek ve meşrebimize asla uygun olmamakla birlikte, üstadımızın bu ikazını dikkate almamak manasına gelmekte ve büyük fitnelere kapı açmaktadır.
- Hanımlar dersini Risale-i Nura vakıf bir hemşiremiz, erkeklerede yine Risale-i Nurlara vakıf bir kardeşimizin yapması daha muvafıktır.
ŞÖHRETPERESTLİK
- Bazı gençlerin şahıslarını çok fazla ön plana çıkarıcı ve insanların tevecühünü kazanmaya yönelik şekilde fotoğraf paylaşması ve sanki istifade merkezi kendileriymiş gibi bir tavır sergilemiş olmaları, yine Risale-i Nurun meslek ve meşrebine uygun düşmemektedir.
HER BİR NUR TALEBESİ BİLİR Kİ ;
“Teveccüh-ü nas istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa ihlası kaybeder, riyaya girer. Şan ü şeref arzusuyla teveccüh-ü nas ise; ücret ve mükafat değil, belki ihlassızlık yüzünden gelen bir itab ve bir mücazattır.”
Nam ve şöhret isteyen adam; halklara kendini beğendirmek, sevdirmek için, insanlara riyakarlık, dalkavukluk yapar. Tasannu’kar tavırlar takınır. Bu ise bir Nur Talebesine asla yakışmayacak bir tavırdır. Üstadımızın “Şöhret ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır.” İfadesinden de anlaşılacağı gibi bir nur talebesinin en uzak durması gereken konuların başında şöhret gelmektedir.
SADAKAT, ÜSTADIN MESLEK VE MEŞREBİNE BAĞLI KALMAKTIR
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin davasına Üstadımızın Risale-i Nurda tasvib ettiği tarzda hizmet edilir, sair mesleklerin vasıtaları ve tarzlarıyla değil. Risale-i Nur buna muhtaç değildir.Risale-i Nur dersleri ciddi ve huzurlu bir tarzda olur, malayaniyattan uzak tezekkür ve tefekkür edilen imani ve Kur’ani ciddi ders ve hakikatlardır.
Üstadımızın tarzında amel, talebeliğin şe’nidir. Bir ameli, Allah emrettiği için yapmak ihlas, emredildiği gibi yapmak ise sadakattır. Risale-i Nura muaraza tarzını andıran hallerden Allah’a sığınıp istiğfar ederiz. Takva; menhiyattan ve günahlardan içtinap etmek, Amel-i salih; emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.
RİSALE-İ NURA KANAAT LAZIM
Haşiye :
Hanımlar Rehberi’nde yer alan hanım kardeşlerimizin aşağıda yer verdiğimiz üstadımıza yazdıkları ifadelerden de anlaşılıyor ki bize Risale-i Nur yeter. Yeter ki sadakat ve kanatla okumaya devam edelim.
“Üstadımız! Biz Nur Risalelerine ruh u canımızla sarılıyoruz. Hanımlar Rehberi, Gençlik Rehberi, Küçük Sözler, Hastalar Risalesi, İhtiyarlar Risalesi bizim en büyük rehberimizdir. Bizim acılarımızı gideren nurani derslerimizdir. Hanımlar Rehberi, defalarca okunmağa şayeste bir eserinizdir. Okudukça, okumak şevki doğuyor. Gençlik Rehberi‘ni tekrar tekrar okuyoruz. Tekrar ettikçe anlayışımız artıyor. Ruh ve kalblerimizde tesiri ziyadeleşiyor.”Hanımlar Rehberi ( 157 )***
“Şimdi Risale-i Nur Külliyatından, iman, Kur’an ve Hazret-i Peygamber (Aleyhissalatü Vesselam) Efendimiz hakkında olan eserlerden bazı kısımları aynen okuyacağım. Siz bu eserleri elde edip tamamını okursunuz. Okurken, belki izah edilmesini isteyen kardeşlerimiz olacaktır.
Fakat bu hususta arzedeyim ki, üstadımız Bediüzzaman, bir Nur talebesine Risale-i Nur’dan bazan okuyuvermek lütfunu bahşederken izah etmiyor, diyor ki: “Risale-i Nur, imani mes’eleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almağa ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir mes’eleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır.”
“Risale-i Nur, hakaik-i İslamiyeye dair ihtiyaçlara kafi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat’i ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve en kolayı Risale-i Nur’dadır. Evet onbeş sene yerine, onbeş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, iman-ı tahkikiye isal eder.
Bu fakir kardeşiniz yirmi sene evvel, kesret-i mütalaa ile bazan bir günde bir cild kitabı anlayarak mütalaa ederken; yirmi seneye yakındır ki, Kur’an ve Kur’an’dan gelen Risale-i Nur bana kafi geliyordu. Bir tek kitaba muhtaç olmadım, başka kitablarıda yanımda bulundurmadım. Risale-i Nur çok mütenevvi hakaika dair olduğu halde, te’lifi zamanında, yirmi seneden beri ben muhtaç olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lazım gelir.
Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz.
Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmi enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hatta yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımni bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder ta ki kendi mahsulat-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın. Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki:
“Bu dürus-u Kur’aniyenin dairesi içinde olanlar, allame ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulum-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünki çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulum-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz.
Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde birşey yazsa; soğuk bir muaraza veya nakıs bir taklidcilik hükmüne geçer. Çünki çok delillerle ve emarelerle tahakkuk etmiş ki: Risale-i Nur eczaları, Kur’anın tereşşuhatıdır; bizler, taksim-ül a’mal kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhde edip, o ab-ı hayat tereşşuhatını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz!..”