Hüsnü Bayramoğlu 2016 – 2017 öğretim yılı münasebetiyle mektup yayınladı
بِاسْمِهֽ سُبْحَانَهُ
Aziz ve Muhterem Kardeşlerimiz, Evvela Hizmet-i Nuriyelerinizi ve muvaffakiyetinizi tebrik ediyor ve Nurların fevkalade tesirli intişarlarını sizlere müjde ediyoruz. Ve yeni başlayan maarif yılında mekteplerdeki gençlerimize ve muallimlerine ve idarecilere muvaffakiyetler dileyip, bu zamanın cazibedar fitneleri içerisinde, o fitnelere alet olmadan vatan, millet ve islamiyet için hayırlı birer vatan evlatları olmalarını niyaz ediyoruz.
Üstadımız Bediüzzamanı Said Nursi Bütün bu tehlikelere karşı mektepliler arasında ve bilhassa lise ve Üniversitelerde Nur’ların neşir ve intişarına çok ehemmiyet vermiş, Gençlik Rehberi, Meyve Risalesi ve Asa-yı Musa gibi eserleri hususan tavsiye etmiştir. Ezcümle:
İşte bu asırda İslâm ve Türk gençleri kahramanane davranıp iki cihetten hücum eden bu tehlikeye karşı, Risale-i Nur’un Meyve ve Gençlik Rehberi gibi keskin kılınçlarıyla mukabele etmeleri elzemdir. (Sözler s147)
Asa yı Musa’nın takdiminde; “Bu acib asırda ehl-i iman, Risale-i Nur’a; ve ehl-i fen ve mekteb muallimleri “Asâ-yı Musa”ya şiddetle muhtaç oldukları gibi, hâfızlar ve hocalar dahi “Zülfikar”a şiddetle muhtaçtırlar.”
Çünki Risale-i Nur, Kur’an-ı Hakîm’in bir mu’cize-i maneviyesi ve bu zamanın dinsizliğine karşı manevî atom bombası olarak solculuk cereyanlarının maneviyat-ı kalbiyeyi tahribine mukabil, maneviyat-ı kalbiyeyi tamir edip ferden ferda iman-ı tahkikîden gelen muazzam bir kuvvet ve kudrete istinadı okuyucuların kalblerine kazandırıyor. Ve bu vazifeyi de yine mukaddes Kur’anımızın ilham ve irşadıyla ve dersiyle îfa ediyor. Tefekkür-ü imanî dersiyle tabiiyyun ve maddiyyunun boğulduğu aynı mes’elelerde tevhid nurunu gösteriyor; iman hakikatlerini madde âleminden temsiller ve deliller göstererek izah ediyor. Liselerde, üniversitelerde okutulan ilim ve fenlerin aynı mes’elelerinde iman hakikatlerinin isbatını güneş zuhurunda gösteriyor.
Ve yine mektepli kardeşlerimizden takva ve sünnet-i seniyyeye ziyade ehemmiyet vermelerini ve bu dersleri okuyan arkadaşlarla beraber olup, onların güzel seciyelerinden istifade ederek gaflete düşmemeleri ve katiyyen ve katıbeten Avrupa’nın sefahetini taklid etmemelerini tembih ediyoruz ve bu manada şu dersimizi tekrar ediyoruz;
“… Çünki gaflet, hissi ibtal ediyor. Ve bu zamanda öyle bir derecede ibtal-i his etmiş ki, bu elîm elemin acısını ehl-i medeniyet hissetmiyorlar. Fakat hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdüyle ve her günde otuzbin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıyla o gaflet perdesi parçalanıyor. Ecnebilerin tağutlarıyla ve fünun-u tabiiyeleriyle dalalete gidenlere ve onları körükörüne taklid edip ittiba edenlere binler nefrin ve teessüfler!
Ey bu vatan gençleri! Firenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi i’dam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz!.. Çünki şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzadır!..”
Saniyen: Aziz kardeşlerimiz işitiyoruz ki memleketi ateşe ve fitneye atmak isteyenler mektepli gençler arasında fitneler uyandırmak suretiyle asayişi ihlal ettirecek vaziyetlerle hükümeti zor duruma düşürmeye çalışmaktadırlar. Buna karşı Nur talebeleri ve ehl-i iman daima teyakkuz ile asayişe kuvvet vermelidirler diye Üstadımızdan aldığımız derslerimizi bir daha müzakere ve mütalaa etmek üzere leffen arzediyoruz.
Bediüzzaman Said Nursi’nin Hizmetkarı ve Talebesi Hüsnü Bayramoğlu
Üstadımız buyuruyorlar;
“Bu vatan, bu millet ve bu vatandaki ehl-i hükûmet, ne şekilde olursa olsun, Risale-i Nur’a eşedd-i ihtiyaçla muhtaçtırlar. Değil korkmak veyahut adâvet etmek, en dinsizleri de, onun dindârâne, hakperestâne düsturlarına taraftar olmak gerektir. Meğer ki, bütün bütün millete, vatana, hâkimiyet-i İslâmiyeye hiyanet ola. Çünkü bu millet ve vatan, hayat-ı içtimaiyesi ve siyasiyesi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden halâs olmak için, beş esas lâzım ve zarurîdir:
Birincisi: Merhamet. İkincisi: Hürmet. Üçüncüsü: Emniyet. Dördüncüsü: Haram ve helâlı bilip haramdan çekilmek. Beşincisi: Serseriliği bırakıp itaat etmektir.
İşte Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit bu beş esası temin edip, hem âsâyişin temel taşını tesbit ve temin eder.”
Hem Üstadımız; “Nur talebeleri ve Risaleleri, mânevî bir zabıta hükmünde âsâyiş ve emniyeti muhafazaya -hem kudsî bir şekilde- çalıştıkları ve herkesin kalbinde nasihatlarıyla îman cihetinde bir yasakçı bıraktıkları tahakkuk etmiş.” Zabıta bunu mânen hissetmiş ki bize her vakit dost göründü.
Bunun sırrı budur ki: Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsiyle yüzde doksan mâsuma zarar gelmemek için on câni yüzünden âsâyişi bozmağa çalışanları men ediyorlar. Birisinin günahı ile başkası mes’ul olamaz. Bu sırra binaen şimdi âsâyişi bozmağa çalışan mânevî, dehşetli kuvvetler mevcut olduğu halde; Fransa, Mısır, Fas, İran gibi yerlerden daha ziyade bu mübarek memlekette çalışıldığı halde emniyet ve âsâyişi bozamadıklarının en büyük sebebi, altı yüz bin Nur nüshaları ve beşyüz bin Nur talebeleri zabıtaya bir mânevî kuvvet olarak o mânevî tahribata karşı dayandıklarını zabıta mânen hissetmişler ki yirmisekiz seneden beri resmî me’murlara muhalif olarak Nurlara insafkârâne ve merhametkârâne vaziyet gösteriyorlar.” buyuruyorlar.
Ankara’da Emniyet Umum Müdürüne göndermiş olduğu mektubunun bir kısmında ise şunları ifade etmiştir; “Risale-i Nur’un dersleri, dünyaya baktığı vakit bütün kuvvetleriyle âsâyişin temellerini muhafaza etmek, korumak ve fesat ve ihtilâllerin önünü kesmek olmasından, kudsî ve mânevî inzibat komiserleri hükmünde olduğuna delil, üç vilâyet zâbıtalarını işhad edebilirim. Risale-i Nur’un dersini işitenler, polisten ziyade asayişe hizmet ettiklerini ehl-i insaf zâbıtalar anlamışlar.
Bu âhirde pek ziyade, ahaliyi, memurlar, benimle görüşmekten ürkütmek cihetiyle anladım ki, hakkımda haddimden fazla ve lâyık olmadığım teveccüh-ü âmmeyi kırmak için imiş. Ben de size bunu kat’iyyen beyan edip ve has kardeşlerime mahremce yazdığım mektuplarda teveccüh-ü âmmeyi kat’iyyen –mesleğimize ve ihlâsımıza muhalif olduğu için– şahsıma kabul etmiyorum ve reddediyorum. Ve o hususta, çok has kardeşlerimin de hatırlarını kırmışım. Yalnız Kur’ân-ı Hakîm’in hakikatını emsalsiz bir surette tefsir eden Risale-i Nur’un kıymetini gösteren eski zatların gaybî haberlerini kabul edip yazmışım. Ve kendim; âdi bir hizmetkâr olduğumu isbat etmişim. Farz-ı muhal olarak bu teveccüh-ü âmmeye taraftar olsam da âsâyiş lehinde hizmet edecek ve sizin gibi âsâyiş memurlarına faidesi dokunacak.
Mâdem ölüm öldürülmüyor; hayattan çok ziyade ehemmiyetli bir meseledir; yüzde doksanı bu hayatın selâmetine çalışıyorlar. Biz Risale-i Nur şâkirdleri de, herkesin başına muhakkak gelecek olan ölümün dehşetli hücumuna karşı mücadele ediyoruz. Hadsiz şükür olsun ki; şimdiye kadar o ölüm îdam-ı ebedîsini, yüz binler adam hakkında terhis tezkeresine Risale-i Nur ile çevirdiğine yüzbinler şahid gösterebiliriz. Bu hakikat noktasını sizin gibi vatan-perver, milliyet-perverler bizi teşviklerle alkışlaması lâzım gelirken, evhamlarla ittiham altına alıp tarassudlarla tâciz etmek, ne kadar insaftan ve hamiyetten uzak olduğunu insafınıza havale ediyorum.
Gayr-ı Resmî, Tecrid ve Haps-i Münferidde Said Nursî
Ve Kastamonu Lahikasındaki derslerde de okuduğumuz ve daima değişmez bir dersimiz ve hakiki tesellimiz olan şu ifadeleri kardeşlerimize hatırlatıyor, mübarek dualarınızı istirham ediyoruz;
“Ben tahmin ediyorum ki, bütün Küre-i Arz’ın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i îman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dâiresine sadakatla girenlerdir. Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları îman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemâl-i hikmetini; cemal-i adâletini müşahede ettiklerinden; kemal-i teslimiyet ve rıza ile, rububiyet-i İlâhiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler.
İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, -hadsiz tecrübelerle- Risale-i Nur’un îmânî ve Kur’ânî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.”